24 Nisan 2019 Çarşamba

umut-3


27 yıl komada kalan kadın uyandı

  • 23 Nisan 2019

monitörlerTelif hakkıSCİENCE PHOTO LİBRARY
Birleşik Arap Emirlikleri'nden Munira Abdulla, 1991'de geçirdiği trafik kazasının ardından beyninde oluşan ciddi hasar nedeniyle komaya girdi ve uzun yıllar boyunca durumunda ciddi bir değişiklik olmadı - ta ki Almanya'da bir hastaneye sevk edilip, geçen yıl birdenbire gözlerini açana kadar.
Munira Abdulla kaza sırasında 32 yaşındaydı ve oğlunu okuldan almıştı. İçlerinde bulundukları araç bir otobüse çarptı. Oğluyla birlikte arka koltukta oturan Munira 4 yaşındaki oğlunun üstüne kapanarak onu korudu. Omar Webair annesinin bu hareketi sayesinde kazayı sadece ufak bir morlukla atlattı ancak Munira Abdulla ağır yaralandı.
Munira kafasına aldığı darbe nedeniyle komaya girdi ve 27 yıl boyunca durumunda ciddi bir değişiklik olmadı. Ta ki 2018'e kadar. Munira Abdulla geçen yıl Almanya'da kaldığı hastanede birdenbire komadan uyandı.
Omar kazayı ve annesinin komada geçirdiği 27 yılı BAE gazetesi The National'a anlattı.

"Ümidinizi kesmeyin"

Omar gazeteye yaptığı açıklamada "Hiç pes etmedim çünkü içimde hep onun bir gün uyanacağına dair bir his vardı" dedi ve başlarından geçenleri gazeteye anlatmasının nedenini şöyle açıkladı: "Annemin hikayesini paylaşıyorum çünkü benzer durumda olan insanlar sevdiklerinden ümitlerini kesmemeli; onları ölmüş gibi görmemeli".
Kazada oğlunun üzerine kapanarak onun hayatını kurtaran Munira, kazanın ardından saatlerce yardım bekledi.
En sonunda hastaneye kaldırılan Munira, daha sonra Londra'da bir hastaneye sevk edildi.
The National'ın haberine göre Londra'daki hastanede Munira'nın bitkisel hayatta olduğu, acıyı hissedebildiği ancak tepki veremeyeceği söylendi.
Munira daha sonra BAE'ye geri götürüldü ve El Ayn kentinde bir hastaneye yatırıldı. Daha sonra sağlık sigortasının gerekliliklerinden ötürü birkaç kez hastane değiştirmek zorunda kalındı.
Burada Munira'yı hortumlarla besleyerek hayatta tutmayı başardılar. Aynı zamanda kaslarının hareketsizlikten zayıflamaması için fizyoterapi uygulandı.

Bir dizi ameliyat geçirdi

2017 yılında BAE hükümetinin sağladığı bir fonla ailesi Munira'yı Almanya'ya götürdü.
Munira orada bir dizi ameliyat geçirdi. Hareketsizlikten kısalan kol ve bacak kasları onarıldı, beyinsel durumunu iyileştirmek için ilaç tedavisi uygulandı.
Almanya'ya götürülmesinin üzerinden 1 yıl geçmişti ki oğlu Omar, annesinin kaldığı hastane odasında görevlilerle bir tartışmaya girdi ve sesler yükseldi.
Omar yaşananları şöyle anlatıyor: "Annem garip sesler çıkarıyordu ve ona bakmaları için doktorları çağırıp onu muayene etmelerini istedim. Bana her şeyin normal olduğunu söylediler.
"3 gün sonra birinin ismimi söylediğini duydum ve uyandım. İsmimi söyleyen kişi annemdi. Evet, annem. Mutluluktan havalara uçtum. Yıllardır bu anın hayalini kuruyordum ve uyanınca ilk söylediği şey ismim oldu.
Omar hastane odasında yaşanan tartışma sırasında annesinin kendisinin tehlikede olduğunu hissettiğini, bunun annesinde şok etkisi yarattığını ve uyanmasında bunun tetikleyici olduğunu belirtiyor.
27 yıllık komadan uyanan Munira zamanla daha fazla tepki verebilmeye başladı. Şu an acıyı hissedebiliyor ve kısa diyaloglara girebiliyor.
Şu an Abu Dabi'de kaslarını güçlendirmek ve duruşunu düzeltmek için fizik tedavi ve çeşitli rehabilitasyonlar görüyor.

"Munira gibi vakalar çok nadir"

Uzun yıllar komada kaldıktan sonra bilinci açılan hasta sayısı çok az. Uyanabilseler bile iyileşme süreçleri çok uzun ve zorlu oluyor.
İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri, bilinci kapalı bir hastanın durumunda yaşanan değişiklikleri saptayabilmenin çok zor olduğuna dikkat çekiyor.
Koma sonrası bilinci açılan kişilerin çoğu, beyinlerine aldıkları hasar nedeniyle, hayatlarına ciddi sakatlıklarla devam etmek zorunda kalıyor.
En bilindik iyileşme hikayelerinden biri 19 yaşında trafik kazası geçiren Amerikalı Terry Wallis'inki.
Wallis 19 yıl bitkisel hayata yakın bir durumda kaldıktan sonra iyileşmişti. Wallis'in beyninin koma süresince yeni hücre üretmeyi sürdürdüğü tahmin ediliyor.
Eski Formula 1 şampiyonu Michael Schumacher ise 2013'te Fransa'da kayak yaparken geçirdiği kazada kafasından yaralanmıştı. Schumacher altı ay yapay komada tutulduktan sonra İsviçre'deki evine sevk edildi. Tedavisine evde devam ediliyor.

2 Eylül 2018 Pazar

sss- Sıkça Sorulan Sorular ve önemli bilgilendirme



Hasta yakınlarının ne denli zorluklar çektiğini çok yakından bildiğimden sayfaya başımdan geçenleri yazmaya başladığım günden beri gece yarısı da olsa, sabahın körü de olsa her mesaja olabildiğince hızlı cevap vermeye çalıştım. Bu tamamen moral verebilmek adına ve kendi seçtiğim yöntemdi. Hiçbir zaman pişman olmadım. Blog yirmi bin okumayı geçti, Facebook sayfası da bir o kadar. Bu süreçte üç yüzden fazla hasta yakını ile irtibat kurdum.

İki yıllık süre zarfında çok kişiyle arkadaş olduk. Sadece dertleşmek içim yazanlar da oldu. Dertleştik.  Konuşmak isteyen oldu, konuştuk. Görüşmek isteyen oldu görüşmeye gittim. Her durumda elimden gelebildiği kadar hızlıca destek olmaya çalıştım.  Üç günlük bebek için de soran oldu, doksan beş yaşındaki büyük babası için de soran oldu.

Facebook hesabımdan arkadaş ekleyenler, kişisel instagram hesabımı bulup ekleyenler, iş sayfamı bulup ekleyenler, web sayfasından telefonumu bulup arayanlar. Ben zaten bütün yazılarımda bir mail adresi ve Facebook sayfasını paylaştım. Burada mesaj atılabiliyor veya mail adresinden ulaşabiliyorsunuz. İnstagram’dan takip edip mesaj atana mail atmasını istedim. Bana verilen cevap “ mailim yok”. Bunlar da beni biraz yordu sanırım.

Ayrıca sormadan, durduk yere hastanın fotoğrafını gönderenler var. ben aylarca benzer durumda yatmış biri olarak olumsuz etkileniyorum. benim de psikolojimi düşünün biraz.

Bu durum beni tahmin ettiğimden çok yıprattı. Hasta yakınlarının çaresizliği kendi güncelliğimin önüne geçti. Bunu geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla sohbet ederken düşündüm ve artık mail ya da telefonla iletişim kurmama kararına vardım.  Gittiğim bir akşam yemeğinde bana neden neşesiz olduğumu soran yakınlarıma gelen kötü haberi okutuyor ve onları da bu duruma ortak ediyor duruma geldim. Mesaj geldiğinde yoldaysam arabayı sağ çekip mesaj yanıtlar hale geldim. Bu durum benim günlük hayatımı karma karışık etti. En başlarda sadece moral vererek kendimi iyi hissedebileceğimi düşünüp başladığım bu yardımlaşma işi, kendi motivasyonumu bitirdi. Bu yüzden affınıza sığınıyorum.

Ülke genelindeki en büyük eksikliklerden biri kolay yoldan sonuca ulaşmayı alışkanlık haline getirmiş olmak.

Bu ne demek?
Bana gelen soruların hemen hemen hepsinde – birkaç istisna hariç-  yazdıklarımdan sadece bir kısmını okuyup soruyu sorma.  Yazdıklarımda pek çok bilgi var, bu bilgilerle ilişkili linkler var. Ve en önemlisi kronolojik olarak yaşadıklarımı yazdığımdan birkaç adım sonra şimdi sorulan sorunun cevabı zaten var. Ben mümkün olduğunca en başından itibaren anlatıyorum ama zaten yazmışım. Aynı anda benzer soruları soran herkese tek tek yazmak zorunda kaldığım oldu. Birazcık gayret ve tüm yazıyı okumak gerektiğini söylüyorum.

Bir de şöyle bir durum var, örnek olsun diye yazıyorum,
“benim babam kalp krizi geçirdi, düzelir mi?”
Evet bu şekilde soranlar var.

Şimdi bana sıklıkla sorulan birkaç sorunun cevabını özetlemek istiyorum.

Sen kimsin?

Ben hastalandığımda kırk beş, şimdi kırk yedi yaşında bir erkeğim. Doktor, şifacı ya da kâhin değilim. Tıbbi bir bilgim de yok. Sadece araştırmayı okumayı seviyorum. Hasta yakınlarının arama motorunda doğru sorular sorarak doğru bilgiye ulaşabilecekleri kadar bilgim var.

Sen ne yaşadın?
Benim anlık sıkıntımdan dolayı gittiğim acil serviste kalbim durdu. Ancak bunları acil serviste yaşadığımdan hemen kalp masajı ve oksijen takviyesi yapılmış. Elli iki dakika boyunca kalp masajı yapılmış ve bu sürenin sonunda kalbim çalışmış. Pek çok yazandan fazla şanslıymışım. Sonrasında sıkı bir tedavi ve çok emek harcanarak şimdiki duruma getirildim. Bununla ilgili yazdıklarımı “şans” balıklı yazımda okuyabilirsiniz.

Aynı durumdayız?
Aynı durum diye bir şey yoktur. Aynı durum sadece hasta yakınlarının paniği ve hastanın yoğun bakımda olmasıdır. Bu durumda sizinle "aynı durumdayız" diyen onlarca hastanın benzemediğine şahit olduk. Benim durumum çok spesifik. Hastalığın gerçekleşme şekli, yaş,cinsiyet, bulunduğunuz yer,  gibi pek çok durum her hastanın kendine özel durumunu ortaya koyuyor.
80 yaşındaki bir kanser hastasının durumu, intihar etmiş bir hastanın durumu, trafik kazası geçiren birinin durumu, on günlük bebeğin soluk borusuna kaçan mama yüzünden bulunduğu durum çok farklı. hep diyorum ya durum aynı değil.

Benim hastam iyileşir mi?
En çok sorulan sorulardan biri bu. Bu soruyu bu şekilde sormak yerine detaylarını bir kerede verseniz. Yaş, cinsiyet, neden yoğun bakımda olduğu, ne kadardır yattığı, tepkileri, vb.
Bunları her defasında cımbızla almak hiç de kolay değil. Sadece bana değil kime anlatırsanız anlatın bu bilgileri muhakkak yazın.

Acaba bizi duyuyor mudur?
Uyandırılmışsa duyuyor olma ihtimali var elbette. Bunun tek yöntemi tepkilerini izlemek. Duyuyorsa tepki verir. Bununla ilgili bir yazım vardı. Okuyunuz lütfen.

Bize yardım edin.
Ben bir sade vatandaşım. Yazılarımda sıklıkla belirttiğim gibi yardımım sizin moralinizi yüksek tutmaktan başka bir şey olamaz. En fazla size tavsiyede bulunabilirim. Bunun dışında elimden bir şey gelemez.


Aklıma geldikçe bu yazıya ilaveler edeceğim.
Artık e-posta ile destek olmayacağım. Yazdıklarımda yeteri kadar bilgi ve moral kaynağı olduğunu düşünüyorum.
Bu vesile ile tüm hasta yakınlarına kolaylıklar, hastalara da acil şifalar dilerim.
Gürkan


26 Ağustos 2018 Pazar

umut-2


Buradan demiştim. “Umut veren hikayeleri paylaşmak istiyorum” diye.
Burada uzun uzun yazıştığımız ve en başından itibaren olabildiğince hızlı cevap vermeye çalıştığım bir hasta yakını, İsmail Bey ne güzel yazmış. Oturmuş uzun uzun anlatmış. Ümitsizliğe kapılmamamız gerektiğini söylemiş bize. www.engelliler.biz sitesinde paylaştığı yazıyı hiçbir yerine dokunmadan yayınlıyorum.

Sayfamızda yayınlamama izin verdiği için teşekkür ediyorum.
Babam 7 Nisan Cumartesi Günü kalp krizi geçirdi evden kahvaltısını yapıp çıkıyor her cumartesi olduğu gibi ilk olarak çalıştığı resmî kurumda ki işlerini gidip hallediyor sonra arkadaşlarıyla haberleşip her zaman olduğu gibi çay bahçesine gidiyorlar 

orda biraz oturuyor sonra midem ağrıyor diye arkadaşlarına serzenişte bulunuyor çok yakın arkadaşı babamın hal ve hareketlerinden kalp krizi geçirdiğini anlayarak babama durumu anlatıyor ama babam midem rahatsız diyerek eve dönmek istiyor ve ordan ayrılıyor ve yolda yürürken kalp krizi geçiriyor.

Yazması çok zor ama kalp krizi esnasında 10 dakikalık bir süre kalbi duruyor ve beynine oksijen gitmiyor hastaneye ulaştığında müdahale edilerek kalp çalıştırılıyor daha sonra doktor beni arayarak babanız hastanede kalp krizi geçirdi müdahale ediliyor dedi ve yüzüme kapattı ben anneme nasıl haber verdim nasıl söyledim hala hatırlamıyorum.

Hastaneye ulaştığımızda doktor durumu anlattı ve bilincinin kapalı olduğunu ve müdahale ettiğini söyledi ben ani tepki vererek "Doktor Ne Diyorsun Sen" Diye Tepki Gösterdiğimde... Doktorun Söylediği Cümle Hala Kulağımda "Ben Senin Babanı Hayata Dönderdim" sen ne diyorsun...Bizi hemen anjiyo İçin farklı bir hastaneye sevk ettiler geldik hemen ilk saatler değerlerin düzene binmesini beklediler tabi beklerken saniyeler dakika dakikalar saat oluyordu sonunda haber gelmişti anjiyo hazırlığı başladığını hemen alacaklarını söylediler anjiyo alındı tam 50 dakika anjiyosu sürdü ve kalp damar doktoru çıktığında sadece bir damarın tamamen tıkalı olduğu onun ise açıldığını söyledi 

bizlere asıl süreç şimdi başlıyordu hergün 10 dakika görebiliyorduk geceleri yoğun bakım önünde sandalyelerde yatıyorduk annem, ben ,kardeşim ve halam bir haber alırız diye 10 günümüz tepkisiz bilinç kapalı şekilde geçti doktorların ağzından çıkacak bir iyi kelimeye bakıyorduk doktor hergün şuan makinaya bağlı makina üzerinden nefesini alıyor bilinç halen kapalı ağrılı tepkilere cevap vermiyor vs iyi birşeyler duymayı çok istiyorduk bir çok kişiden dua geliyordu halam bütün arkadaşlarına eşe dosta herkesten dua istiyorduk dua o kadar önemli birşey ki inanmak ve gönülden dua etmek çok önemli 

10 günün sonunda babam gözlerini açtı ilk başta boynunu sonra el parmaklarını oynatmaya başladı doktoru bunların refleks olduğunu söylüyordu ama bizim inancımız vardı onlar refleks değil bizi duyduğunda yapıyordu daha sonraları ayakları oynamaya başladı bu gelişmeler oldukça bizim inancımız umudumuz daha da arttı zaten hiç kaybetmemiştik 

günler geçiyor ay oldu doktoru bize entübe süresinin dolduğunu boğazına trakestomi takılmasının gerektiğini söyledi ilk olarak tedirgin olduk geceleri uykum kaçtı yatamadım ama iyileşeceğine olan inancımız ile onu kabul ettik mecburduk boğazı delindi ve takıldı babama trakestomi yapılmasıyla daha hızlı toparladı bilinci tam açıldı bizleri isim olarak tanıdı.

Ramazan ayıydı sahura kalkacaktık ve o an hastaneden telefon geldi hemşiresi arıyordu annem açtı telefonu hemşiresi abla abi uyandı konuşuyor sizi istiyor dedi biz gecenin 2 sinde nasıl hastaneye geldik hatırlamıyorum araba sanki uçarak gelmişti geldik ve babam bizi istiyordu bu oldukça inancımız daha arttı umudumuz daha arttı.Tabii bir yandan seviniyorduk ama ummadığımız bir durum oldu babamın bu rahatsızlığı sırasında babaannem vefat etti...Günler geçtikçe babam daha toparlamaya başladı doktorlar el ve ayak üzerinde hemen geç kalmadan fizik tedavi sürecine başladılar her gün gelerek el ayak hareketlerini yaptırdılar.

3.aya girmiştik doktorları püre tarzında çorba meyve vermeye başlayabileceğimizi söylediler annem hergün sabah erkenden yollara düşüyor hem biraz geceki hemşiresinden bilgi alabilsin hemde birşeyler vermek için erkenden gidiyordu umudumuz gün geçtikçe artıyor umudumuzu kaybetmiyorduk yoğun bakım doktoru hastane fizik tedavisi yetersiz dışardan getirin sesi bizde babama dışardan bulduk gelen fizyoterapist babama hem fizyoterapist hemde psikolog olmuştu babama hem sorular soruyor hem moral motivasyon veriyordu.

4. aya gelmiştik yoğunbakımda babam haftanın 7 günü ayakta duran oturamayan babam 4 ay yoğun bakımda kaldı artık orayı kabul etmiyor üzerindeki paletler mama ng hortumu hepsini çekiyor 130 gün sonra yoğun bakımdan çıkıyor şimdi servisteyiz trakestomi süreci devam ediyor fizik tedavi devam ediyor. En azından şuan kahvaltısını yapıyor yemeğini yiyor.Çok sevdiği İbrahim Tatlıses şarkılarını açtığımızda şarkılarını söylüyor Çok sevdiği Fenerbahçe’nin maçını izliyor ve şuan takımın kalecisi kim dediğimizde söylüyor...Umarım en kısa sürede ayağı kalkar ve hastane ortamından ayrılırız...

Bana moral verme konusunda büyük destek olan Gürkan Akman Bey çok büyük yol gösterdi ona da burdan çok teşekkür ederim 52 Dakika adlı sayfası bana çok yol gösterdi kendisinin bilgileri yaklaşımı beni daha da umutlandırdı.

Burdan diğer hasta yakınlarına sesleniyorum hiç bir zaman sabrınızı umudunuzu inancınızı kaybetmeyin dualarınızı eksik etmeyin bu tür hastalıklarda bunlar gerçekten çok önemli başımdan geçen bu olayı bir sözle tamamlamak istiyorum.

"Bir Umuttur Yaşamak"
İsmail. Bayhoca

Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan




29 Haziran 2018 Cuma

umut


Umut vermek güzeldir.

Herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Aşağıdaki yazıyı abonesi olduğum www.engelliler.biz forum sayfasında gördüm ve kendisinden müsaade isteyerek bloğumuzda paylaşıyorum.
Sevgili hasta yakınları,
Hiçbir şey umudunuzu yitirmenize sebep olmasın. Benim başımdan geçene çok benzeyen o kadar çok durum var ki. Tek fark bunları anlatabilecek bir imkânım olması.  
Ben sadece yaşadıklarımı yazdım. Yaklaşık yirmi beş bin okundu. Bana ulaşan yaklaşık üç yüz kişiye olabildiğince hızlı dönüş yaptım.
Amacım sadece hasta yakınlarının birazcık morali yüksek olarak sabırla beklemesi. Elbette her hastanın durumu çok farklı ancak sonuçta her durumda direnmek gerekiyor. İşte bu yazıyı okuyunca umudun hiç tükenmemesi gerektiğini tekrardan anlayacaksınız.
Benzer hikayeler gördüğümde yazanın müsaadesiyle sizlerle paylaşacağım.
Okuyun lütfen
 kopyala-yapıştır ile kelimesi kelimesine aktarıyorum.

Herkese Merhaba.
Annem bundan 3,5 ay önce kalp krizi geçirdi. Bekleme süresince ben de buradaki arkadaşlarımızın başlarından geçenleri satır satır okumuş ve umutlanmak için satır aralarında güzel cümleler aramıştım. Bu mesajı benim durumumda olan arkadaşlara bir umut olması dileğiyle yazıyorum.

Annem 61 yaşında. Uzun yıllardır panik atak hastası. Zaman zaman panik atak krizleri geçirirdi ve bu krizin belirtileri kalp krizine biraz benziyor (Göğüs ağrısı vs.) Mart ayında yine göğüs ağrısı ile uyanmış birkaç saat bu ağrıyı çekmiş, o an evde olan komşuları çok ısrar etmişler ve annemi bir polikliniğe götürmüşler. Annem polikliniğe girer girmez panik atak ağrısının tuttuğunu söylemiş, doktorlar da (nasıl oluyorsa) hiç araştırmadan iğne vurup ilaç yazıp göndermişler annemi. Annem ilaçları eczaneden aldıktan kısa süre sonra arabada (arabayı komşumuz kullanıyor) bayılmış. allahtan bayıldığı yer hastaneye 500 metre mesafede. hemen hastaneye çekmiş arabayı komşumuz.

hastanede 20 dakika kalbini çalıştırmakla uğramışlar en sonunda çalışmış ve hemen koşuyolu kalp hastanesine sevk edilmiş.
Buraya kadar hep miş'li geçmiş zaman eki kullandım çünkü bu olaylar olurken ben bir iş seyahati sebebiyle yurt dışındaydım ve haberim olduğunda anneme kalp masajı yapıyorlardı. Apart topar ilk uçakla istanbul'a döndüm. o seyahat ömrümün en zor seyahati idi.

Hemen ertesi sabah doktoru gördük ve bize anneme 2 stent takıldığını, tıkalı olan 2 damardan birini %100 açtıklarını, diğerine ise risk teşkil etmediği için dokunmadıklarını söyledi. Ancak kalbinin durduğundan çalışana kadar geçen 20 dakikalık sürede beyninin oksijensiz kaldığını, hasarın ne boyutta olduğunu bilmediklerini, ilke 24 ve 48 saatin çok önemli olduğunu ve beklemekten başka çaremiz olmadığını söylediler. ilk tomografinin temiz çıktığını ancak gerçek durumun olaydan 48 saat sonra çekilecek tomografide belli olacağını söylediler.

1 gün daha bekledik. ertesi gün doktor annemin hiçbir ağrılı uyarana cevap vermediğini, muhtemelen beyin ölümünün meydana geldiğini, bu saatten sonra benzer vakalarda kurtulma oranının her 100 hastada 1 hasta olduğunu söyledi. ne kadar yıkıldığımızı söylememe gerek yok sanırım.

bu arada devlet hastanelerinde doktorların ağzından laf almanın ve bir doktora ulaşmanın ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. insan bu tip haberler aldıktan sonra bir umut güzel şeyler duymak için başka doktorlarla da konuşmak istiyor ama ne mümkün.

biz de kendi imkanlarımız ile bilgi almaya gayret ettik. o günün akşamı bir yakınımız tanıdığı bir doktora annemin durumunu anlattı, bu doktor da sağ olsun "doktorun dilinden doktor anlar" diyerek hastaneye telefon açıp yoğun bakım doktorundan annemin durumunu öğrendi.

bize söylediği şey şu oldu: "anneniz henüz 61 yaşında, glasgow skoru 7-8 arasında ve yattığı hastane koşuyolu kalp. bu skor normalde bıçak sırtıdır. annenizin için henüz üzülmeyin, yaşama ihtimali söz konusu. hatta aramızda kalsın ama bu yaşta bir hasta glascow 7 ile bu hastaneye girdiyse yürüyerek taburcu olur. doktorlar size mevcut durumu bir iki tık kötü anlatırlar, bir b doktor olarak ben de böyle yapıyorum ve bunu yapmakta haklıyız. ümitli olun"
bu güzel bilgiyi off the record olarak cuma günü akşamı almıştık (olaydan tam 2 gün sonra) ama insan yine de her şeyi kendi doktorundan duymak istiyor. pazartesi günü nöroloğa ulaştık. kendisi annemin bilincinin geldiğini ama solunum cihazından kurtulamadığını bu gidişle bir süre daha bekledikten sonra bir düzelme olmaz ise enfeksiyondan korunmak için annemin boğazını deleceklerini ve artık bakım hatası olacağını söyledi. hayatta olduğuna çok sevindik ve ümit etmeye devam ettik.

aradan geçen 4 gün boyunca her gün doktorları aynı şeyi söylediler. en son perşembe günü (yani kalp krizinden 1 hafta sonra) doktor bu saatten sonra solunumdan çıkmasını beklemiyoruz dedi.

her şey ertesi gün başladı.

saat 11'deki rutin yoğun bakım ziyaret saatinde, en kritik bölümdeki en kritik yatakta bakılan annemle ilgili bilgi almak üzere her zamanki gibi ilk sırada doktor odasına alındım (doktor bilgilendirmesi en kritikten en iyiye doğru yapılırdı ve ben hep ilk girerdim).

doktor "sanki teyzemiz nefes almaya ve takip etmeye başladı, lütfen içeride bol bol konuşun dedi". işte dünyaların benim olduğu an, bir mucize.
i
çeri girdiğimde anneme su içiriyorlardı. annem de çok susadığını söylüyordu, boğazına sokulan tüpün etkisiyle dili yara olmuş ve kurumuş. tabiiki nerede olduğunun farkında değildi. birkaç gün yoğun bakımda tedavisi devam etti ve 25.günün sonunda taburcu olduk. son 1 hafta serviste geçti. bilinci hala yerinde değildi annemin. ziyarete gelenler nasılsın diye sorunca "iyiyiz işte evde oturuyoruz" gibi cevaplar veriyordu. iştahı neredeyse sıfırdı.tüm ilaçlarını aç karnına vermek zorunda kaldık. bütün geçe halüsinasyonlar görüyoru tavana bakara birileriyle konuşuyordu. cevap gelmeyince bağırıyordu. bu halde doktor annemi taburcu etti.

1 hafta evde uykusuz ve sabahlayarak geçen günlerin ardından bir nörologa götürdük annemi. bu arada yataktan biz istedğimizde kalkamıyordu baş dönmesinden. ama tuvalete gitmek için kaltığında normal kalkabiliyordu. bu nedenle hastaneye taşırken çok çok zorlandık. ama gittiğimiz nörolog anneme koşuyolunda verilen kepra isimli ilacı kesti, bir baş dönmesi ilacı verdi ve bu tedavi bizim için milat oldu. annem artık istediği zaman kalkabiliyordu yerinden. 1 hafta sonra baş dönmesi ilacını kestik ve artık kalkıp oturmada hiçbir sorun yaşamamaya başladı.

ellerinde titreme vardı, bu da zaman içinde geçti. kendi çabasının etkisi çok büyük. telefonuyla vakit geçirmesini istedik ellerinin düzelmesi için. çok gayret etti, yemek yapmayı denedi titreyen ellerle. uğraştı gayret etti ve bugün ellerinde hiçbir titreme kalmadı.

çok uzattım farkındayım. bugün annem nasıl durumda diyecek olursanız binlerce kere şükrolsun ki artık yemeğini dahi yapabiliyor. tüm ihtiyaçlarını kendisi karşılayabiliyor. bayramda tatile bile gittik. sadece görmede biraz sorunları var. çift görüyor bazı şeyleri. bir de bilmediği yerlerde yönünü ve yaptıklarını şaşırabiliyor. ama şaşırdıktan sonra her şeyin farkına varıyor ve bir daha yapmıyor. karmaşık şeyleri toparlamakta zorluk çekiyor. ancak bunlar gündelik işlerine engel değil çok şükür ki.
Günde 8 tane ilaç açlıyor. bunların 6sını ömür boyunca alacak. Diger ikisi kalple ilgili degil ve bir sure sonra doktorun biraktirmasini bekliyoruz.

sizlere tavsiyem umudunuzu asla ve asla yitirmeyin. bol bol dua edin. bu süreçte inanın ya da inanmayın, ben duanın gücüne inanmaya başladım. devlet hastanesindeyseniz doktorların söylediğine pek aldırış etmeyin ve dışarıdan bilgi almaya çalışın.

Allah hepinizin hastalarına şifalar versin.
Konu expo_ tarafından değiştirilmiştir (25.06-2018 Saat 22:22 ).

Ahmet Murat Gencal
ahmetgencal@gmail.com

Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan



4 Mayıs 2018 Cuma

mutsuz son


Mutsuz son!

Babam öldüğünde yirmi üç yaşındaydım. Ölümün nasıl soğuk bir şey olduğunu elli yaşındaki babam öldüğünde tatmıştım. Şimdi kırk yedi yaşındayım ve hala acısı yüreğimde. Ve hala “baba” denildiğinde yanar içim. Babam benimle çok benzer bir sebepten ve günün teknolojisi o yıllarda olmadığından ve küçük yerde olmamızın getirdiği şanssızlıktan dolayı öldü.

Soğuk bir kış günü onu yatırdık. Acısı hemen hissedilmiyor. En başlarda sadece eksiklikten doğan şaşkınlığı oluyor. Birkaç gün sonra acı hissetmeye başlanıyor. Birkaç ay bu acı gittikçe büyüyor. İlk iki seneden sonra acı kısmen yerini hüzne bırakıyor.

Neticede yaşam devam ediyor ve alışıyorsunuz. Onsuz geçen sürelerde çeşitli iyi ya da kötü gelişmeler o acının boşluğunu dolduruyor. Öyle de olmak zorunda. İnsan yaşadığı tüm acıları biriktirirse yaşayamaz.

İnsanın en büyük erdemi ortama alışmak. Bu da kötü bir şey değil. Yani alıştığınızda ilk seferki acı kadar hissetmiyorsunuz. Hatırlandığında yürek cız ediyor ve daha kolay atlatıyorsunuz.

Dün gencecik kuzenimizi defnettik. Cenazedeydik. Henüz kırk beş yaşında ve anneydi. Hepimiz aşırı üzgündük. Biri yirmi bir , diğeri on bir yaşında iki oğlunu bırakıp gitti. Her cenaze sahibi gibi biraz kadere öfkelenecek, biraz üzülecek, kendini yalnız hissedecekler. Elbette çok zor günler geçirecekler. Elbette ki “ha” dediğinde unutulmayacak. Sonuçta anne artık yok.

Babam öldüğünde Çanakkale’de bir mezarlık vardı. Sonrasında gittiğim cenazelerde arkasındaki bir alanı da mezarlık yaptıklarını görmüştüm. Yıllar sonra şehir dışına bir mezarlık daha kurulmuştu. Çorak ağaçsız bomboş bir arazi. Dün gittiğimde orası da yetmemiş. Bambaşka bir yer daha ilave edilmiş. Oranın adına da “yeni mezarlık” deniyor. Düşündüğümüzde saçma geliyor. Mezarlığın yenisi mi olur? Oluyormuş. Kimler göçüp gidiyor. Unutulmamalı ki bunun sonu yok.

Bu sebeple hayatın akışında acıyı unutmadan yaşama devam etmek gerekiyor. Acı bir kenarda durmalı ama hayat da devam etmeli.

Hep moral verecek şeyler yazıyordum. Bu yazı biraz can sıkacak biliyorum. Hasta yakınlarından kötü haberler gelmeye başladı ve çok üzülüyorum.

Bu yazım ile başta Arda, Atakan ve Aydın olmak üzere tüm yakınını kaybedenlere baş sağlığı diliyorum. Taziyemi kabul ediniz.
Gürkan



10 Mart 2018 Cumartesi

refakatçi

Refakatçi – refakatçiler hakkında.

Uzun zamandır yazmıyordum.
Yazmama sebebim ise çok fazla yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemdi. Yazdıklarımın tamamını okumadan sadece bir kısmı ile benzeştirip yorum yazanlardı.

Hep anlattığım gibi tüm hastalıklar kaleydeskop gibidir. Hastanın yaşı, cinsiyeti, bulunduğu hastane, hastalığın oluş sebebi, geçmişi çok farklılıklar gösterir. Tek ortak nokta “yoğun bakımda olma”. Bu sebeple her hastanın durumu farklı ama en çok aranan konu “yoğun bakımda beyin hasarı”. Her hasta yakınına söylediğim cümle; ben doktor değilim, şifacı değilim kâhin hiç değilim. Sadece yaşadıklarımı anlatarak biraz moral vermeye çalışıyorum. Gelen sorulara da yaşadıklarımla benzeştirip ve sorup soruşturup cevap yazmaya çalışıyorum.

Facebook sayfamız ve blog yazılarım sayesinde yirmi bin okumadan fazla oldu. İki yüz elli kişiden fazla hasta yakınıyla temas kurduk. Bu temaslar esnasında sadece dertleştiklerimiz oldu. Yakınını kaybedip dertleşenler, tüm süreci yakinen bildirenler, yardım isteyenler oldu. Yazdıklarım sayesinde ulaşanlardan bir ağ kurduk ve ben benzer hasta yakınlarıyla irtibatlandırdıklarımız oldu. Çıkış yolu arayan kişilerin çaresizliğini bildiğimden oldukça hızlı cevap vermeye çalıştım.  Telefonla konuştuklarımız, bir yerde oturup dertleştiklerimiz ve telefonla arayanlar oldu. Bazılarını ziyaret ettim. Ziyaretine gittiğimiz hastalarla ve hasta yakınlarıyla arkadaş olduk. Ziyaretine gittiğim hastalar ile ilgili en önemli gözlemim şu oldu.

Refakatçi olmak.
Hastanız ne istediğini bilemez. Önemli olan sizin hastanın ne istediğini anlamanız. Bu sebeple refakatçinin hastayı yakın tanıyan bir kişi olmasına özen gösterin. Bir gün hala oğlu, bir gün teyze kızı gelsin de yanında dursun şeklinde hasta refakatçisi olunmaz. Hastanın olası iyileşme ya da kötüleşme süreci tek refakatçisinin gözlemi sayesinde yansıtılır. Doktor da hemşire de kontrole geldiğinde aynı kişiden bilgi almalıdır. Günlük gelen refakatçilerden kaçı hastanın aspirasyon ihtiyacı olduğunu anlayabilir? Sürekli kalan refakatçi her hareketi gözlediğinden hastadaki ihtiyacı anlar ve destek ister. Oysa günübirlik gelenler sadece hastanede yanında kalmış olmaktan başka fayda sağlayamaz.
Her gece yanında nöbetleşe kalan akrabalar bilin ki; “çok sevdiğinizden yaptığını düşündüğünüz bu görev aslında hasta için hiç de iyilik değil”.

Bir konu daha var. Fizyoterapistin yapmak için geldiği fizik tedavi öyle günde bir saat sürmez. Doktor gittikten sonra hastanıza aynı hareketleri tekrarlatmanız gerek. Sadece fizyoterapistin yaptıklarıyla iyi olacağını düşünmeyin. Gün içinde belli periyotlarla benzer hareketleri hastanıza yaptırın. Gücünüzün yettiğince uygulayın. Sadece yanında kalmakla refakatçi olunmaz.

Ben bu konuda çok şanslıydım. Eşim tüm süreçte tek gün dahi yanımdan ayrılmadı. Gerek yoğun bakım süresinde gerekse yoğun bakım sonrası tedavi süresince tek gün dahi yanımdan ayrılmadı. Yoğun bakımda kaldığım yaklaşık iki ay boyunca hastane koridorunda yattı kalktı. Ve sonrasında hastanede hep yanımdaydı. Hastanede hemşirelerin “siz eve gidin bir gün biz bakarız”, doktorumuzun zaman zaman “sen git işine gücüne bak, gece gelirsin” demesine rağmen gitmedi. Bir tek gün bile yılmadan, gocunmadan yanımda kaldı. Bütün fizik tedavi işlemlerini fizyoterapistimiz ayrıldıktan sonra uyguladı. Her derdimi anladı. Konuşamıyorken gözümden ne istediğimi anladı. Hangi gün hangi saatte ne yapılması gerektiğini öğrendiğinden olan biten her şeyi kontrol edebildi.
Beni mucize olarak görenler var. Elbette çok acılı bir süreçten çıktım ancak mucize ben değilim. Ben mucizenin kendisiysem bu mucizenin sahibi  @beyhanakman.
Sevgiyle kalın.

Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan




10 Kasım 2017 Cuma

10 kasım

1937 yılında başlayan amansız hastalık ve bundan tam 79 yıl önce bu gün ölüme götüren sonda son sözü “ALEYKÜMESSELAM” olan biri ölüm döşeğinde acaba neden “Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz” dediğini düşündünüz mü?

Kimileri bu sözün güvenlik için olduğunu söyler, kimileri de milliyetçi yaklaşımla bize sadece Türk baksın gibi yorumlar.

Kişisel fikrim bu sözün asıl sebebinin Türk hekimlerine olan güvenden kaynaklandığıdır. Pek çok hekim bu sözden ilham alarak kendini geliştirmeyi başarmış ve iyi sonuçlar elde etmiştir.

Ben sayfamda sadece yaşadıklarımı ve hissettiklerimi paylaşıyorum. Sayfaya çok sayıda yorum geliyor. Elimden geldiği kadar hızla yanıt vermeye çalışıyorum.

Benden yardım isteyen o kadar çok ki. Elimden bir şey gelebilse keşke. Ben yardımcı olamam ki. Doktor değilim, şifacı değilim kâhin hiç değilim. Ne olacağını öngörüm yaşadıklarımla benzeşen şeyleri anlatmaktan öte bir şey değil. Biraz moral verebiliyorsam ve destek olabiliyorsam mutlu oluyorum. İnsanlığın dayanışmasının en zor günde olması gerektiğine inanıyorum.

Sayfamı tam okumadan yorum iletişime geçenler oluyor. Benim yaşadıklarımı yazdığım pek çok yazım oldu. Eğer sayfa yazılarını tamamen okuyan olursa zaten bana sorduğu sorunun cevabı bir yerlerde var. İnsanlara okumadıklarından falan kızmıyorum. Yanlış anlaşılmasın lütfen. Sadece bir yerlerde benzeşen bir durum yazmışımdır diyorum.

-Evet sizin detayda Paylaştıklarınızın hepsini iyce okudum orda cvb buldum sorularıma Teşekkürler.

diyen de çıkıyor

Gelen mesajlarda çokça sıkıntılı durum oluyor. Sonu hiç istemediğimiz yere giden hikayeler var. Çok da iyi haber geliyor. İyilerden mutlu oluyorum kötü olanlara hasta yakını kadar üzülüyorum. Ama bazen öyle şeyler geliyor ki;

C….. bilmemkim hocanın  bilmemne zikri yazmışlar.

Sevgili dostlar, İnanç ve itikat önemlidir elbette. Elbette inandığınız şekilde dua edeceksiniz. Bu bir iyi niyet enerjisi olarak hastanıza ulaşacaktır. Dualar elbette işi yarar da benim demek istediğim bilmemne zikri gibi saçmalıkların peşinden koşmayın. Beni bir mucize gibi görüp benden ya da yaşayan birinden medet ummayın.

Ben Atatürk’ün ölüm gününde sadece şunu söylemek istiyorum.

Sizlerim çaresi tıp bilimiyle alakalı doktorlardır. Ne benim ne de bir başka bilgisizin söylediklerini değil doktorların söyledikleri esastır.

Yani Gazi Mustafa Kemal paşanın dediği gibi “ hastanızı Türk hekimlerine emanet edin”

Bu vesileyle Atatürk’ün vefatını saygıyla anıyorum.

Gürkan 

Geçmiş olsun dileklerimle